Transistör 4.0

Transistör 4.0

Halkla İlişkiler Özelinde İletişime Teknik Bir Bakış: Transistör 4.0

Aramızda ata sözleri ve deyimleri sevmeyenler var mı? Şahsen ben hem seviyorum hem de günlük yaşamda sıklıkla yararlanmaya çalışıyorum. Saatlerce konuşup, sayfalarca yazıp anlatabileceğim her şey, üç beş kelime ile ZİP’leniyor. Ata sözleri ve deyimleri, toplumsal iletişim anlamında en başarılı “Sıkıştırma Programı” olarak görüyorum dersem yalan olmaz. Bu tespitimi bir kenara not ediniz lütfen! 

Misal; Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır… 

  • Hayvanlar koklaşarak, insanlar iletişim kurarak anlaşır… 
  • Hayvanlar koklaşır, insanlar PR’laşır… 

Olabilir mi? Eh, belki de oluyor bile. 

Varsayım dünyasından gerçek dünyaya gelecek olursak; evet, Dünya nüfusu 8 milyara, Türkiye nüfusu ise 100 milyona koşuyor. Şimdi pembe gözlükleri çıkaralım. Anlaşmak için kiminle, hangi biriyle konuşacağız? Ömrümüz yetmez. Ya anlaşmamayı tercih edelim ya da bitsin bu ömür bu yolda… Öyle mi? O kadar da değil elbette, tabii ki iletişeceğiz ama nasıl? 

Zeki insan evladı, kitle iletişim araçları adını verdiği ilk unsurları icat etmiş fii tarihte. Lâkin, bu ilk araçların en büyük handikapı eskiye göre daha hızlı ama şimdiye göre iletişimin gecikmeli olarak gerçekleşebiliyor olmasıydı. Mesajın alıcıya ulaşması, açılması, kodlanması, geri bildirimin alıcıdan göndericiye iade olması, orada tekrar açılması falan filan… Epey zaman alıyordu. Ama o durumda bile şanslıydınız çünkü iletişim araçlarına ulaşmak zordu, elbette o da ayrı bir konu… Düşük bir ihtimal fakat yine de sormak istiyorum, telefon için isim yazdıranlar aramızda mı? Yani… 

Yakın tarihten farazi bir örnek; doğuma haftalar kala ana ocağına gelinmiş. Kız çocuk doğacak diye bekleniyor, umutlar bu yönde. O zaman teknoloji yok. Rüyâda görülmüş kız çocuk olacağı, o yüzden de ismi önceden özenle seçilmiş, Rüyâ konmuş. Doğum olmuş, çok şükür herkes sağ salim, mutlu mesut… Ancak kız değil erkek çocuk olmuş. Kısmet o ya, baba da doğuma son yüz metre kala iyi bir iş fırsatı bulmuş ve altı aylığına çalışmaya yurt dışına gitmiş. İyi mi? E haliyle, telefon için sıraya yazılmış ailesi. “Çocuğun oldu, gözün aydın. Eşin de çocuğun da iyi. Ama kız değil, erkek oldu. Adını ne koyalım diyorsun?” diye soracaklar. Hadi bakalım… İşte bu tür güçlükler, bir dönem toplumun günlük yaşamına ve hayatın her alanına yansıyordu ve de doğal bir parçası olarak görülüyordu. 

Zamanla iletişim araçlarındaki eksiklikler, kusurlar kapatıldı. İlk dönemlerdeki gecikmeli iletişim, bugün milisaniyeler düzeyine indi. Böylece bu araçlarla artık tüm dünya ile hızlı bir biçimde iletişim kurabiliyoruz. Zaman ve mekân unsurları ortadan kalktı. Video konferanslarla kıtalar arası şirketler yönetiliyor, büyük kararlar alınıyor. İletişimin kendisi de hızlandı, doğal olarak işler de… Evet hız arttı ama iletişim konusundaki diğer sıkıntılar çözümlendi mi dersiniz? Yoksa yenileri mi eklendi? Zaman ve mekân sorunlarını çözen, iletişim araçlarını neredeyse kusursuz hale getiren insanlık, bu kez birbiriyle sağlıklı ve kaliteli olarak iletişim kuramaz oldu. Anlaşmazlıklar arttı, yanlış anlaşılmalar, anlaşılamama ve çatışma sorunları doğdu. İletişimsizlik diye bir kavram var artık hayatımızda. Hatta iletişim psikolojisi üzerine konuşuyoruz. Adeta biri marstan, diğeri venüsten iki farklı tür gibi… Niye mi? Eh çoğunlukla ‘iletici’ boyutunda kalır olduk da o yüzden. Tabii alıcılar da eksik kalır mı, onlar da çoğunlukla ‘-mış’ gibi davranır oldu. Hadi bakalım! 

Üniversite yıllarımda aldığım bir iletişim dersinde, çok sevdiğim ve hâlâ severek takip ettiğim bir profesörün sözü bugün de aklımda; “İnsanlar çoğaldıkça iletişimin önemi artacak. Halkla ilişkilere duyulan ihtiyaç, toplumda ve organizasyonlarda giderek çoğalacak.” İşte şimdi tam da böyle bir dönemdeyiz ve bu dönem kısa süreceğe de benzemiyor. Belki de yeni bir iletişim çağının başlangıcı. 

Yönetici Özeti der ki: 

“İşler artacak” iması ile ellerini ovuşturarak ortalarda mezurası ile gezen ve bir kısmımızın çocukluğuna damga vurmuş Red Kit’in yan karakterlerinden biri olan mezarcı “Mathias Bones” gibi hissetmemek lâzım! 

Yazının başlığındaki transistör biziz, yani PR’cılar. Yani iletişim dünyasının önemli devre elemanlarından biri. Bizler iletişimciyiz, halkla ilişkileri bilenler biziz. Velâkin, iletişim kurmak gerçekten önemli. İstersen bireysel, istersen toplumsal veya kurumsal düzlemde, farketmez. Fakat bu iletişimin kalitesi, tek yönlü olarak gerçekleşip gerçekleşmediği, amacının doğru olarak saptanması, iletilen mesaj vb. gibi temel konular da çok çok önemli. İletici boyutundan, iletişimci boyutuna atlamak, kuracağımız iletişimde de istekli olmak lâzım. İletişimin gerçekleşmesi için ilettiğimiz mesajın, karşımızdaki insanlarda yarattığı duygu durumu nedir? Ne gibi düşüncelere yol açmıştır? gibi konuları da analiz etmek ve gerçekten dinlemesini bilmek lâzım. Sonraki turda da topladığımız tüm geri dönüşlere göre; gerekiyorsa iletişimimizi, tonumuzu, mesajımızı, kanalımızı revize edip yolumuzda buna göre ilerlemek… 

İşte bu ‘lâzımları’ tamam edebildiğimizde, ancak o zaman iletişiyor olacağız. İşte o zaman, bizler de iletişimi hakkıyla gerçekleştirebileceğiz.