Televizyon ölüyor mu? Özellikle Netflix’in Türkiye’ye ve Avrupa’ya açılacağı haberi ile sektörü ve içindeki insanları daha da etkileyen bir düşünce. Aslında bu düşünce pek de yeni değil. Birkaç yıldır Amerika da konuşuluyordu. Peki, gerçekten TV ölüyor mu?
Öncelikle geçtiğimiz yıllarda buna benzer olan birkaç soruyu hatırlayalım. Gazete ölüyor mu? Sosyal medya ile e-mail ölüyor mu? Bu medyalar öldü mü? Hayır, bu medyalar hayatlarına devam etti sadece yaşam şekilleri değişti. Yani aslında TV de ölmüyor. TV şekil değiştiriyor, şunu diyebiliriz bildiğimiz karasal yayın yavaş yavaş hayatımızdan çıkacak ve IP TV olarak tanımlayabileceğimiz İnternet üzerinden izlenen TV hayatımıza girecektir. Bu değişim dünyada daha hızlı olacaktır, Türkiye de etkilerini görmemiz belki daha uzun zaman alacaktır. Bu geçişin uzun zaman alması aslında Türkiye de ki TV alışkanlıkları ile alakalı.
Şu an da ülkemizde her ne kadar farklı markalar televizyon yayını konusunda servis sağlasa da üye sayılarına baktığınızda toplamda 5 milyon hane gibi bir rakam çıkmakta. Ülkemizde çoğunluk kişisel olarak çanak anten kullanma yöntemi ile TV seyretmekte. Nisan ayında 4.5g’nin ülkemize gelmesi ile daha hızlı bir şekilde İnternet bağlanacağız bu da IP TV’nin kullanımını artıracaktır, aslında Netflix ‘in ülkemizde aktif olarak bulunma tarihinin Nisan ayından sonra olması planlı bir hareket.
IP TV’nin hayatımıza girmesi ile TV alışkanlıklarımız değişeceği kesin. Peki, reklam ve pazarlama sektörü bu değişim sonucunda neler yaşayacak?
Reklamlarımızı ve kampanyalarımızı takip etmek daha kolay olacak
“Zaten şu anda reyting ile takip ediyoruz” diyen insanları duyar gibiyim, ama reyting dediğimiz veri aslında göreceli ve varsayımlara dayanan bir veri. Büyük oranda doğru olduğu durumlar olsa bile çok yanıltıcı olduğu anlar da mevcuttur. Artık reklamlarımızı genel verilerden gelen reytingler ile ölçümlüyor olmayacağız. Tekil olarak bireylerin aksiyonları ve tepkileri üzerine ölçümleyeceğiz. Bu markalar için faydalı ama reklam yaratıcıları için zorlayıcı olacaktır. Eskiden bir ses grubuna uygun ortalama etki yapabilecek fikirler geliştirirken aynı kampanyanın farklı ses grupları üzerinde etkisini artıracak birden fazla reklam filimi yaratmaları beklenecek.
Kişiselleştirilmiş reklamlar
IP TV ile televizyon kendisinin kimin izlediğini biliyor olacak. Bunun sayesinde TV kanalı reklam kuşakları satışını bırakacak ve reklam segmentleri satışına başlayacak; yaş, cinsiyet, meslek, şehir vb. konularda tekil gruplar satılacak. Bu sayede Markalar gerçekten ulaşmak istediği kitleye ulaşacak. Kişiselleştirilmiş reklam konusu markayı etkilediği kadar kullanıcıyı da etkileyecek, nasıl etkileyeceği bir sonraki maddede.
Aranızda “AD Blocker ile reklamları engellerim” diyenler var mı?
Son zamanlarda AD Blocker diye bir şeyler duyuyor olabilirsiniz, hatta çoğunuz da kullanıyor olabilir. Gerçi şu anda genel kitlenin %4 ‘ü AD Blocker kullanıyor. TV izlerken reklamları bu şekilde engellemeyi düşünüyor olabilirsiniz. Hatta Premium üyelikler alırken “reklamsız” üyelikler tercih edeceksinizdir. Peki kişiselleştirilmiş reklamlar varken neden reklamları engelliyorsunuz? Bu konuda örnek olması için bir senaryo yaratalım; bilgisayar almak istiyorsunuz, normal olarak İnternet arama yapmaya başladınız. Aradığınız özeliklerde birkaç bilgisayar var ama kararsız kaldınız fiyat konusunda tatmin olmadınız. İnternet’ten TV izlemeye başladığınız o anda ilk reklam kuşağında “Ahmet bey merhaba, size bir teklifimiz var! Beğendiğiniz ama kararsız kaldığınız bilgisayar sitemizde 30 dakika boyunca %15 indirimli” İşte bu senaryo insanları Ad Blocker kullanmamaya itecek bir senaryo. İnsanlar reklam izleyecek çünkü reklam izlemeyen insanlar, reklam izleyenlere oranla ihtiyaçlarını daha pahalıya alacaklar. Kimse fırsatları kaçırmak istemez. Bu nedenle de markalar gözlerini dört açıp gelişen teknolojiyi daha etkili nasıl kullanacaklarını düşünmeli ve fırsatları kaçırmamalı.
Yorum Yap