Taso, Panini futbolcu kartları, gazoz kapaklarının altından çıkan hediyeler, dondurma saplarındaki bedavalar, leblebi tozunun içinden çıkan misketler, sürpriz yumurtadaki oyuncaklar, deterjan paketlerinden çıkan inci küpeler, gazete kuponları ile verilen yemek takımları… “Aaa eveeeett, evett” deyip kendi örneklerinizi çeşitlendirdiğinizi “vay be 90’lı yıllar vay beee” deyişlerinizi duyar gibiyim.
Şimdi gelin, 90 yıllardan itibaren hayatımızda görülmeye başlayan, günümüzde şekil değiştiren Pazarlama’da dönen oyunlara (!) kulak verelim. Pazarlama bir işletme disiplinidir ve haliyle sosyal bilimlerin içinde yerini alır. Pazarlamanın derdi insandır; varsa yoksa O’nu çözmeli, uyarmalı ve harekete geçirmelidir. Bunu yaparken de türlü yollara başvurmalıdır. Ve günün sonunda temsil ettiği markayı mutlak mutlulukla taçlandırarak sepete attırmalıdır.
Neredeyse 90’lı yıllardan beri farkında olmadan pazarlamada dönen oyunların baş kahramanlarıyız aslında. Gazoz kapaklarının altından çıkan hediyeler, Panini’nin Futbolcu kartları, Taso’lar, Sürpriz yumurtalar, deterjan paketlerinin içinden çıkan hediyeler, gazetelerde biriktirdiğimiz kuponlar…
Peki Neydi bunların sebebi? Niye bunlar hayatımızdaydı ? Bu sorunun yanıtını bir çok parametreye bağlamak mümkündür ama sanırım en gerçekçi gerekçe şudur; Oyun ve Oyunlaştırma (Gamification)
Oyunlar, bebekliğimizden başlayarak, hayatımızın belkide en kıymetli dönemleri olan çocukluğumuzun vazgeçilmez eğlencesidir. Ve de yaşınız ne kadar ilerlerse ilerlesin “oyun” ile karşılaştığınızdaki zihninizde oluşan his “Eğlencedir.” İnsanlar en çok eğlenirken öğrenirler. Bu yöntemin seçilmesi, Jean Jacques Rousseau’nun “oyunla öğrenme” felsefesine kadar dayanır. İnsanlar yaparak ve yaşayarak öğrenir. Oyunun kahramanı olan kişi amaca ulaşmak için emek harcar, motivasyonunu artırarak, sürece dahil olur ve bunun sonucunda oluşan “deneyimleme” ile konunun çekiciliği artar. Marka sadakati veya sempatisi için avantaj sağlanır.
Oyunlar kurgulanırken her zaman net olmanız ve belirli bir kurala bağlamanız gerekir. Genellikle süreç içindeyken oyunun kuralları katılımcılar tarafından dinlenmez, onun yerine başarıya, ödüle nasıl ulaşılacağına odaklanılır. Haliyle bu iç motivasyonu tetikleyecek oyunları kurgulamak ayrı bir uzmanlık gerektirir. Öyleki günümüzde Markalar oyunlaştırma yöntemini kullanırken katılımcıların fiziksel ve zihinsel çaba harcayacakları, uzun zamanlarını alacak oyunlar dizayn etmek zorunda değillerdir. Bildiğimiz gibi kahve dükkanları trend olmaya başlamış ve müşterisine dağıttığı kaşeli kartlarla 3-5-7 damga biriktirmeleri karşılığında bedelsiz ürünler vaat etmektedir. Oyunun kuralları bellidir, kartı yanınızda taşımanız ve alışverişiniz sonunda kaşeletmeyi unutmamanız gerekir. Kartta biriken kaşe’nin yaşattığı oyun hissi, deneyim üzerinden motivasyonu yükseltir ; “tutundurma faaliyetini oyunlaştırmak ve marka bağlılığını sağlamak” beraberinde marka bilinirliğini ve müşteri devamlılığını desteklemektedir. Oyunlaştırmada “kazan-kazan” ilkesine göre yapılan kurgu verimi ve hedefe ulaşmayı kuvvetlendirecektir.
Oyun bu kadar eğlenceliyken, Müşterilerin “Mutlak Mutluluğuna” odaklanan markalar için Oyun elemanlarının, oyun dışı alanlara uygulanması yoluyla ortaya çıkan “oyunlaştırma (Gamification)” tanımı oluşturulmuş ve pazarlama dünyasında yerini almıştır. Oyunlaştırma yaklaşımının; çekici kılma, motivasyon sağlama, davranış değiştirme ve sadakat sağlama gibi birçok konuda avantajı bulunmaktadır.
Her ne kadar “Oyunlaştırma” 2008 – 2011 yılları arasında önem kazanmaya başlasa da belki de bir kavram olmadan önce 90’lı yıllardan beri hayatımızın içinde yer alıyor. Pazarlama’da bazen güzel oyunlar dönüyor ve bizler bu oyunların baş kahramanı oluyoruz.
Görsel kaynaklar; https://www.pexels.com/photo/white-dices-on-checked-wood-122427/ https://www.pexels.com/photo/marketing-strategy-6229/
Leave a Comment