marketingci derki bu ışıltılı hayatı ben seçmedim

Marketingci Der Ki: “Bu Işıltılı Hayatı Biz Seçmedik”

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba sevgili okuyucu, 

Son dönemde yaşanan zorlu süreçlerin ardından sektördeki bir çok arkadaşımla, meslektaşımla yaptığım görüşmeler, toplantılar sonucu sizlere bazı tespitlerimi aktarmak istedim. 

Hayatımın neredeyse 20 yılına yakın kısmını pazarlamaya adadım, bu alanda eğitimler aldım, eğitimler verdim, içerikler oluşturdum, okudum. Şimdilerde uluslararası bir markanın Türkiyedeki pazarlama faaliyetlerini yönetiyorum.  

Çalıştığım kurumlarda pazarlama departmanları “ışıltılı hayatın” şirket içindeki temsilcileri olarak anılırlardı. Pek çok şirket çalışanına göre *pazarlama (marketingciler) janjanlı davetlere katılır, normal hayatında gitmeye imtina ettiği mekanlarda toplantılar yapar, yemekler yer, menajerlerle takılır, ünlülerle hava atar, PR, sosyal medya, medya planlama, etkinlik ajanslarının neşeli, renkli sunumlarına katılır, şirketlerindeki satışçıların kazandığı parayı umarsızca iç eden ışıltılı hayatın sefasını yaşayanlar olarak anılır genelde. Haksız da değiller, evet dışarıdan bakıldığında bambaşka bir hayatın temsilcileri gibiyiz. Alengirli davetlerin, yılbaşı sepetlerinin, ödül törenlerinin büyüleyici dünyasındayız(!). Bize sorsanız “bu ışıltılı hayatı” biz seçmeyiz, hep hayat yönlendirir(!) Ne yazık ki meslektaşlarım içinde benim de tahammül etmekte zorlandığım karakterlere sahip, pazarlamayı dış dünyaya gofret gibi; “dıştan dolu, içten boş” gösterenler var…

Yaklaşık 2 yıldır pazarlama sektörü ciddi bir travma yaşıyor, pazarlama araçlarının etkisi yeniden sorgulanıyor, bütçeler neredeyse her ay güncelleniyor,, yaratılan yıllık stratejiler nerdeyse her ay değişiyor…

“Pandemi ile birlikte değişen çalışma hayatımız” konulu yığınla makale, röportaj, haber, görüş vs gördüğünüzün, incelediğinizin veya okuduğunuzun farkındayım. Ancak öyle bir süreçten geçiyoruz ki, pandemi ile travma yaşayan sektör, bu travmanın etkilerini henüz üzerinden atamamışken ekonomik kriz ve şimdilerde kuzeyimizde yaşanan bir savaşa tanıklık ediyor. Ve sürekli yeni bir stratejiye adapte olmaya çalışıyor, adeta kondisyon bisikletinde pedallıyoruz.

Bu durumda öyle zorlu bir süreçle mücadele ediyoruz ki, tam ürün ve hizmetlerimize ilişkin bir kampanya, pazarlama iletişimi çalışması veya bir etkinlik düzenleyecekken, aniden artan pandemi vakaları, dövizin inanılmaz değişkenliği, ülke içi ve dışı  yoğun gündem, bireylerin hayatta kalma endişesi, evine ekmek götürme arayışı, korkunç seviyede artan akaryakıt, elektrik maliyetleri, kiralar vb derken bu pazarlama profesyonellerinin günlük çalışma yaşantısında ciddi zorluklar oluşturuyor. Bu zorluklar bireysel olduğu gibi profesyonel zorluklar olarak da karşınıza çıkıyor. Örneğin: 2 TL’ye yaptırdığınız bir kalem karşınıza 8 TL olarak çıkıyor. Bölgedeki satış ekibine 10 TL’ye gönderdiğiniz kargoya artık 30 TL ödemek zorunda kalıyorsunuz… Neşeli bir reklam kampanyası kurgularken aniden ülke içinde ve dışında yaşanan travmatik bir olay , iletişim çalışmanızı ya askıya alınmasına ya iptal edilmesine neden oluyor. Bir fuara, etkinliğe sponsor olma kararı verme arifesinde vakalardaki artışın, ya da olumsuz hava koşulları nedeniyle ülke içindeki mobilitenin aksaklığa uğradığını görüyorsunuz. Kontratları sürekli revize ediyor, üst yönetimin ani iptal kararları veya harcama baskısı ile baş başa kalabiliyorsunuz. Sürekli ertelenen planlar programlar, reklam çalışmaları vb nedeniyle her gün bir tedarikçinize dert anlatmak zorunda kalıyorsunuz, Kısacası ciddi bir sınav vermek zorunda kalıyorsunuz.

Ekibinizdeki arkadaşlarınızın hayatlarında olumsuz pandemik gelişmeler, gelirlerindeki olumsuz etki derken motivasyonu düşen paydaşlar, şirket içi veya dışı sürekli iş yaptığınız ajans personel sirkülasyonunun artması, tedarikçinizin artan zorluklarla baş edemeyip faaliyetlerini sonlandırması vb. operasyonel süreçleri yürütmenizi nerdeyse imkansız hale getiriyor. Pazarlamayı bilen bilir, bu dünyayı besleyen en önemli argüman yaratıcılık. Bu olumsuz süreçlerde ciddi yaratım sorunları ile de karşılaşıyorsunuz.

Diğer bir sıkıntı mecra kullanımları; TV izlenmiyor, gazete nerdeyse okunmuyor, yasaklar nedeniyle outdoor verimli çalışmıyor algısı dijitali bu dönemde parlayan yıldızı haline getirdi, hali hazırda  bu alana pandemi öncesinde yatırım yapan markalara ek olarak, panikleyip direkt dalan markaların, temkinli ve deneme yanılma yoluyla giren markaların oluşturduğu olağan üstü iletişim bombardımanı, hedef kitle ve toplum üzerinde ciddi bir bıkkınlık yaratmış durumda. Artık markalardan gelen her bir sms, e-mail veya iletişim çabası antipati seviyesine ulaşmış durumda. Çevrede yaptığım bir araştırmada bireylerin artık bir çok tanıtım mailini, sms’i okumadan sildiği , uygulamaları açmadığı gibi e-posta kutularında biriken onlarca tanıtım mailini silmek için dahi zaman ayırmaktan bıkan, isyan edenlerin sayısının arttığını çok sık duyar oldum.

Bitmek bilmeyen uzun ve verimsiz “teams, zoom” gibi online toplantılarda yer alan ilgili ilgisiz herkes, adeta fenalık geçiriyor. Düzenlenme amacı dahi net olmayan toplantılarda katılmaktan esas işlerinizi yapamaz duruma geliyorsunuz. Tüm bunlara bir de uzaktan çalışma modelinde personeline güvenmeyen  paranoyak yöneticilerin sabahın ilk saatlerinde organize ettikleri kontrol toplantıları, sonuca varmayan saatlerce süren, topu birbirinin üstüne atan departman yöneticilerinin üstü kapalı güç  mücadeleleri… 

Farkındayım yazının hiç bir yerinde pozitif bir anlatım yok. Ancak bu bir gerçek. Eminim ki bu makaleyi okuyan pek çok pazarlama yöneticisi, pazarlama emekçisi bu makalede kendinden bir şeyler bulacak ve yazıyı etki alanı içindeki arkadaşlarıyla paylaşacak. 

O zaman manşeti atalım; *Marketingciler bu ışıltılı hayatın sefasını yaşarken (!) şimdi cefasına katlanıyor.

*Marketingciler : şirketlerde pazarlama çalışanları için kullanılan yaygın tanım 🙂