Kültür kodları, kültüre sahip olan toplumların (Devletin, milletin, ulusun, azınlığın, krallığın fark yaratmaksızın ortak kültür çatısı altında toplanmış bireylerin oluşturduğu topluluklar) davranış ve alışkanlıklarının, içgörülerinin, ahlaki yönlerinin, gelenek ve göreneklerinin saptanması sonucunda ortaya çıkan sosyal kişiliğin ifadesidir. Bu kodların, sosyolojik deneylerin dışında kâr amaçlı iletişimlerde nasıl kullanıldığıyla ilgileneceğiz.
Öncelikle Türkiye’nin kültürel gelişimine bir göz atalım;
Türkler İslamlaşma sürecine kadar Çin kültürüyle etkileşimdeydi lakin yine de izole bir kültür denebilirdi. İslamlaşma sürecinden sonra yoğun bir şekilde Arap kültüründen etkilendi, Anadolu Türkleri Osmanlıya kadar sakin bir şekilde yerleşik yaşam kültürüne uyum sağlama sürecine yöneldi. Osmanlı döneminde ekonomik ve askeri güç ile birlikte Arap kültürünü Türk kültürüyle birleştiren ve geliştiren bir toplumsal sistem kuruldu. Osmanlının düşüş dönemlerinde gerileme ve çok ulusluluk nedeniyle kültürel sapmalar ve dengesizlik yaşandı. I. Dünya savaşı sonrasında yeniden kültürleşme ve batılılaşma süreci başladı lakin bin yıllık Kültürde Araplaşma süreci batılılaşma sürecini yavaşlamasına ve II. Dünya savaşının başlarında durma noktasına getirdi. II. Dünya savaşından sonra ise antik Türk kültürü toplumun derinlerinde bırakılarak batı ve Arap (Türk ve Arap kültüründen doğan melez Osmanlı kültürü de diyebiliriz) kültürü toplumda büyük bir yer ve ikilik oluşturdu.
Türkiye II. Dünya savaşı sonrasında yoğun bir şekilde teknoloji ve araç ithal etmeye başladı bu sayede Avrupa ve Amerika’daki özellikle Amerika’daki gelişmeleri birkaç yıl geriden de olsa takip etmeye başladı. Teknoloji araçları, akademik ve Ar-ge amacından ziyade tüketim odaklı ithal edildi. Teknolojik araçlarla birlikte yeme içme, eğlence ve sosyal aktivite gibi alışkanlıklar da ithal edildi. Bu durum baskın bir şekilde Türkiye’nin geleneksel yapı taşlarını yerinden oynatmaya başladı. İthalat yapılan devletleri Teknolojiyle yıllarca geriden takip etmekle beraber kültürlerini de takip ettik. Bu durum doğal gelişme dönemlerinde bir nesil tarafından reddedildi ilerleyen süreçte sonraki nesiller tarafından yadırganmadan kabul gördü.
Dönemsel ve kültürel değişikliğe en çok neden olan araçlardan birini ele alalım “Televizyon”. Televizyonla beraber markaların iletişim süreci arttı rekabet ve tüketim de arttı, Tabi ki bu durumu ilk yaşayanlar kitlesel iletişim aracı olan televizyonu kullanan devletler ve bünyelerindeki şirketler oldu. İletişim ağının büyümesinden sonra bunu fırsat olarak gören firmalar görsel ve işitsel çalışma odaklarını, ikisinin de bir arada bulunduğu televizyona yönlendirdiler. Bu durumda ilk olarak reklamlarda deneme yanılma yöntemiyle stratejileri oluşturdular, kendi içinde bulundukları toplumların alışkanlıklarını çözmeye çalıştılar ve zaman için bu durum gelişti planlı hale geldi her firma kendi adına kimle ne konuşması gerektiğini öğrendi. Tabi bu firmalar reklam verirken televizyon satışları da tüm Dünya’ya yayılmaya devam ediyordu. Lakin şöyle bir durum var ülkenize yeni gelen bir iletişim ağına firma olarak adapte olmanız zaman alacaktır ve bu durumu sizden çok önce göğüslemiş, öğrenmiş firmalar var. Bu firmalar televizyonun yayılmaya başladığı ülkeleri de hedef almaya, gözlerini bu ülkelerdeki pazara dikmeye başladılar. Neden yapmasınlar zaten reklam ve tanıtımı öğrenmişlerdi. Hemen bu ülkelere yönelip şubeleştiler ve pazarlarında yer almaya başladılar. Tabi bu arada bir takım durumlar da gerçekleşiyordu “Sinema”.
Sinemanın televizyona yansımasıyla toplumlar başka kültürlere evlerinin kapısını açmış oldu. Onların alışkanlıklarını gelenek ve göreneklerini gözlemlediler yadırgamaların ardından benimsediler ve yargılamamaya başladılar. Tabi ki de 2000 öncesi Amerikan sinemasından söz ediyoruz. Türkiye televizyonlarında Amerikan sineması ve yayınları Türk yapımıymış gibi aileden görülmeye başlandı ve Amerikan kültüründe bulunan alışkanlıklar benimsendi. Şimdi şu firmalara geri dönelim o firmalar Türkiye’de büyümeye başladıklarında zaten ellerinde olan reklam stratejilerini kitlelere taşıyarak iletişim kurdular. Tamam, stratejileri vardı ama Amerikan toplumunu hedef alan stratejilerdi aslında Türkiye’de işe yaramaması gerekiyordu çünkü Türkiye’nin tüketim Avrupai toplumlarla aynı değildi. Burada da sinemanın gücünden destek almışlardı sinema sayesinde toplumu zaten kendi ürünlerine aşina hale getirmiş ve talep yaratmıştı geriye sadece arzı yarattık demek kalmıştı.
Televizyonun içine çok girdik, Bu dönemde arabalar, bisikletler, elektronik mutfak aletleri gibi ürünler de talep görüyordu. Ülkede üretimi yapılamayan bu ürünler dışardan talep edildiği sürece yabancı firmalar adına bir sakınca yoktu ne zaman yerel firmalar bu ürünleri üretmeye başlasalar ülkeye yerleşik lojistikle giriş yaptılar çünkü yarattıkları pazarı kaybetmek istemediler. Yerel firmalar da her şeyde olduğu gibi bu durumda da yıllarca geriden geldiklerinden dolayı rekabet içine giremediler. Türkiye günümüzde halen birçok ülkeyle birlikte Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinin tüketim izlerini takip ediyor. Avrupa ve Amerika kökenli bu firmalar yani uluslararasına ilk açılanlar o kadar büyüdüler ki doğdukları ülkelerin dışına çıktılar ve globalleştiler kültür benzerlikleri olmayan ülkelere de giriş yaptılar. Kültür kodu deneyimi bu sayede oluşmaya başladı. Birbiriyle derin etkileşime geçmemiş farklı kültürde iki ülke düşünün İngiltere ve Türkiye. Bu ülkelere aynı ürünü pazarlamak istiyorsunuz haliyle reklam ve tanıtım yapmak zorundasınız ve bunun için de cezbedici olmalısınız aynı reklamı iki ülkede de kullanamayabilirsiniz. İnternetin yayılmadığı dönemleri düşünelim ve öncelikle ürünü bulalım örneğin bir kadın bakım ürünü. İngiltere’de bu ürün için kadınlara “SEKSİ OLUN” olun diyebilirsiniz lakin Türkiye’de “Güzel OLUN” diyebilirsiniz. Çünkü bu iki ülkenin kadına bakış açısı çok farklı durumdadır. Birçok ürün ve Pazar için farklı durumlar yaratacaktır. Misal yine Amerika ve Türkiye için düşünecek olursak Aynı ürünü iki ülkeye de “GÜZEL OLUN” diyerek pazarlayabilirsiniz hatta içeriğe ve stratejiye göre aynı reklama dublaj yaparak bile iki ülkede de kullanabilirsiniz.
İnternet çağı yeni alışkanlıkları doğurdu;
İnternet, televizyondan çok çok ilerde bir iletişim ağı, hatta iletişim ağından öte bilgi ağı durumundadır. Bu bilgi ağı Diktatör Televizyonun yanı sıra Seçim hakkı sunan bir mecradır. Bu mecra ile 2000 ve sonra nesil kendi istek ve taleplerine göre yön aldılar. Fakat bu durum yeni sistemleri de doğurdu. Bu sistemlerin öncüsü popüler kültür yaratma hızının kendisidir. Popüler kültürü X, Y ve Z kuşaklarının dışında bırakarak düşünemeyiz. Bu hızlı çağa birlikte girmiş olan üç neslin birlikte hareket etmek zorunda olması popüler kültüre uyum sağlama tavırlarını etkiliyor. Gelenekçi yapıyı yoğun taşıyan taşralar kuşak çatışmalarını derin yaşarken Metropol şehirlerde bu durum daha bağımsız kuşaklar halinde görülmektedir. Metropol şehirler artık yerelin dışında düşünülmeli, taşra bölgelerinden izole edilmiş bir yapı haline gelmiştir çok yönlü tavır sergileyen bu şehirler yeni kültürel akımları çok hızlı benimsiyorlar çok hızlı da unutuyorlar. Taşralar bu akımları yavaş ele alıp çok da geç bırakıyorlar. Tabi ki burada ekonomik gücü de yadsıyamayız yani tüketme gücünü. Popüler kültürler tüketime odaklı doğarlar önce Metropol şehirleri hedef alır hevesini aldıktan sonra da taşralara geçer ve yavaş yavaş yok olur, sindirim sistemi gibi işler.
Televizyon çağındaki “gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler” durumu internet çağıyla beraber “gelişmiş ve gelişmemiş şehirler” haline geldi. Bu durumu şöyle de belirtebiliriz; Türkiye’de Televizyon çağı için bayramda yurt dışındaki Türklerin ülkeye dönüşleri ve ziyaretleri yoğunken internet çağında Metropolden taşraya seyahat yoğun görülmeye başlandı. Türkiye’deki kültürel kodlar da bu doğrultuda adaptasyon yaşadı. Adaptasyonu şöyle bir örnekle özetleyebiliriz; Prestijli ve Perakende kültürleri Türkiye adına irdelediğimizde ürünler yerel kültürler içinde ayrışma dönemine girdi. Bir ürün meyve suyu, peynir, bisküvi vb. reklamını düşünün Anadolu’dan geldiğini söylüyor. Anadolu’dan yurt dışını hedef almıyor çünkü reklamı Türkçe yayınlıyor açık bir şekilde kentleri hedef alıyor. Kültür kodları Türkiye adına artık doğrudan Uluslararası değil Önce ulusala sonra yerele geliyor ya da tam tersi işliyor. Kültür kodlarını artık Uluslararasından kente ve Taşradan kente şeklinde düşünmek gerek. Çok yönlü kültürel iletişim ağının artık merkez yolları var “Metropoller”. Popüler kültürün hızlandığı dönemde merkez tavır gelişmiş ülkelerden gelişmiş şehirlere dönüştü. İletişimde her yol Metropolden geçiyor ve trafik çok yoğun.
Yorum Yap