BrandMap’in Genel Yayın Yönetmeni Sn. Bülent Fidan’la yayıncılık, dijital dünya ve markalar üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sorularımıza verdiği samimi cevaplardan ötürü kendisine tekrardan teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Pazarlama ve iletişim sektörüne yönelik yeni bir yayın sunma fikriniz nasıl ortaya çıktı?
Bugüne kadar aynı anda tek bir işle uğraşmadım. Bu biraz çalışmayı demeyeyim ama farklı şeylerle uğraşmayı sevmekle ilgili. Bu yüzden reklamcılık yaparken aynı zamanda akademisyendim. Akademisyenlikten ayrıldıktan sonra reklamcılığın yanında yayıncılık başladı. Bunların yanında her zaman var olan karikatür ve illüstrasyon çizmek ise beni rahatlatan bir alan oldu. Yıllardır “Türkçe” üzerine çaba harcıyorum. Bazı yayınevleri bunu bildiği için, şu ana kadar okuduğunuz pek çok iş ya da edebiyat kitabının ya Türkçe düzeltmesini ya da tüm kitabın editörlüğünü yaptım. Dediğim gibi aynı anda birden çok alanda farklı işlerle uğraşmak beni rahatlatıyor.
Yayıncılık içinde geçirdiğim süre 16 yıl. Bu sürede bir çok derginin editörlüğünü ve son olarak da 3 derginin genel yayın yönetmenliğini sürdürdüm. Grafik Tasarım dergisi, kurucusu olduğu ve adını koyduğum The Brand Age ve şimdi de yine kurucusu olduğum ve yine adını da koyduğum BRANDMAP. Doğal olarak uzmanlık alanım olan iletişim ve marka konularında yayınlar çıkarmak benim ilgi alanımda.
İş dünyasının eksiğini içinde yer aldığımız için görebiliyoruz. Çok ciddi bir şekilde bilgi eksiği var. Yeni yayınımızın amacı da bu bilgi eksikliğini gidermek. Temel fikir buydu. Zaten dergi benim ya da bir kurumun değil. Özellikle bu yayının “BrandMap Bilgi Paylaşım Platformu yayını” olduğunu vurguluyoruz. Bunu da gerçekten yapıyoruz. Bu yeni yayında, dergiyi diğer tüm dergilerden ayıran temel kimlik bu. Derginin pek çok kararını yazarları, okurları ve hatta öğrenci önerileri oluşturuyor. Platformun vereceği eğitimleri, seminerleri, konferansları dergi yönlendirse de okurlar ve yine eğitmenler kararlaştırıyor. En son örneği Ağustos ayında yaptığımız AÇIK SEMİNERLER idi.
Derginin oluşun fikri dediğim gibi hem sektörel bilgi eksikliğini giderme hem de bunu bir katılımcı platformun gerçekleştirmesi kararıydı.
Özellikle teorik ve görsel boyutta zengin içerikleriniz oldukça dikkat çekici duruyor ve diğer yayınlardan farklı olarak akademik yönü kuvvetli pek çok metinle karşılaşıyoruz. Özellikle sunduğunuz infografikler gerçekten muazzam 🙂 Bu bağlamda bir yayıncı olarak content marketing’in pratikleri hakkında nasıl değerlendirmelerde bulunabilirsiniz.
Tasarımlar hem bana ve uygulamayı da yapan Adem Eser arkadaşımıza ait. İçerikler ise tüm yazarlara ve okurlara. Dergi içinde sansür gibi bir uygulamamız yok. Tüm platform üyeleri bilgi aktarma temelinde, güncel iş dünyası sorunlarını izleyerek yarı akademik ya da tam akademik makaleler yazıyor, derginin editoryal ekibi de dergiye infografik ve ek dosya konuları aktararak ilerliyorlar. İçerik pazarlama oluşumu buradan doğuyor.
• İhtiyaç ne?
• Bu ihtiyacı nasıl gideririz?
• Doğru bilgiyi nereden sağlarız?
• Doğru bilgiyi nasıl yorumlarız?
• Kişisel görüşleri nasıl aktarırız ve eleştirel hale getiririz?
• Platformun işleyişine zarar vermeden yayına bilgileri nasıl yerleştiririz?
• yayın arasında ya da sonrasında sosyal medyadan ek bilgileri nasıl yayarız?
Tüm bunların dönüşü nasıl? Yani okur ne diyor?
Her ay en az on kadar pazarlama yöneticisi, bizden yayınladığımız Brandinfo’ların vektörel hallerini talep ediyorlar. Biz de temelde bilgi paylaşım platformu olduğumuz için zevkle paylaşıyoruz bunları. Yazarlarımıza sürekli olarak yazıları ile ilgili daha detaylı bilgi isteyen talepler geliyor. Onları da yazarlarımız karşılıyor.
yayın, bilgi paylaşma derdinde olduğu için temeli akademik bilgiye dayanan ama sıkıcı olmayan bir dil ve görsellikle sunuluyor. İş dünyası içinde bizim “iş-ekonomi” kategorisinde tamamı okunan, en yeni yayınız. Okunmasının nedeni aslında “kullanıcı deneyimine” dayalı.
Burada diğer yayınlardan en önemli farkımız, baştan beri yazı makalelerde, kutularla açıklamalar sunmamız. Bir nevi, internette yazı okurken bilgi almak için Google aramasını, kullanıcı deneyimi üzerinden değerlendirip doğrudan derginin üzerinde yapmış oluyoruz. Okurlarımızın en sevdiği uygulamalardan biri bu oldu. “bir makaleyi okurken orada olan bir kavramı anlamadan geçmek yerine, açıklamasını hemen o sayfada okuyoruz”, diyorlar. Yani deneyimi değerlendirmiş durumdayız.
Kendi kişisel blogları üzerinden içerik üreten arkadaşlara content marketing konusunda nasıl tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
Kişisel bloglarda şu anda çok önemli bir sorun var. Büyük kısmı, bir konuda yazarken, o konuyu dar kapsamlı değerlendiriyorlar. Bunun nedeni de kendilerinden önce o konuda yazılmış metinleri okumamaları. Bilgilerinin ne yazık ki kısıtlı olması. Bu durumda da sanki o konuyu ilk onlar keşfedip yazıyorlarmış gibi davranıyorlar. Bu da daraltılmış ifadede içerik aktarımının tatmin etmemesini doğuruyor. Tabii ki bir de çalıntılar var. Geçen sene bir öğrenci benim bir makalemin ilk cümlesini girdiğinde 200”e yakın blogda, benim adımın verilmeden, sanki kendileri yazmış gibi, benim makalemin tümünü yayınlayıp altına da kendi isimlerini yazdığını tek tek çıktı alarak gösterdi. Bu durumda kişisel bloglara nasıl güvenebilirsiniz? Bu güvensizlikte nasıl bir “content marketing” olabilir?
Yazı yazmak değil, yazıyı üretmek önemli olan.
Dijital yayıncılık hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Dijital yayıncılığın kendi içinde doğurduğu avantajlar mevcutken, yayıncılar açısından pek çok farklı olumsuzluğu da bünyesinde barındırıyor. Özellikle üretilen içeriklerin kaynak gösterilmeden sunulması dijital yayıncıların en sık karşılaştığı sorunlardan biri. Yurtışında DMCA ve dijital milenyum telif hakkı yasası ile content marketing yapan kullanıcılar koruma altına alınmışken ülkemizde henüz dijital yayıncıları koruma altına alan pratik bir yasa bulunmuyor. Bu noktada dijital yayıncıların karşılaştığı sorunlara yönelik eleştiri ve tavsiyeleriniz nelerdir?
Ülkemizde hâlâ bilgiye karşı bir saygısızlık mevcut. Bilgi, fikir ve tasarım üretmek ne yazık ki değerli değil. Bu nedenle de bilgi, fikir ve tasarım üretenlerin de değeri yok. Durum böyle olunca bu değersiz görülen kişilerin ürettiklerini çalmak, alıp istediği gibi değerlendirmek, bunu yapanlar için hiç de önemli bir durum olarak görünmüyor. Hatta “mübah” olarak bakılıyor olaya. Benim hem illüstrasyonlarım hem yazılarım, internette gezerken özellikle (ne yazık ki) yerli bloglarda görsel malzeme ve yukarıda da belirttiğim gibi kendi içerikleri olarak karşıma çıkıyor. Bazılarına ulaşıp konuşmaya çalışıyorum. Hakaretle karışık bir tavır sonrasında ya tamamen siliyor ya da inatla tutmaya devam ediyorlar. Hukuk çerçevesinde kaçıyla mücadele edebilirim ki? Tek tek dava açmak gerekiyor ve kimsenin buna gücü yetmiyor.
Ya da bu olmasa da “kolay üretim” diyebileceğim bir durum var. Fotoğraf makinesi yerine cep telefonu ile bir fotoğraf çek. Altına da yanlış ifade ve yazım ile bir şeyler yaz ve yayınla. Dijital yayın olarak görülen bu. Ders verdiğim bir okulda, bir öğrencimin, kendi ifadesiyle haber bloğu olduğunu ondan öğrendim. Onun bir sorusu üzerine, gelecekte çok uzman olanların dışında blogların çok da değerli görülmeyeceği yönünde bir öngörüm var, bu öngörüm tutar mı bilmiyorum ama benim görüşüm bu, dedim. Bu öğrenci bu söylemimi bloğunda olabildiğince benimle dalga geçerek, kendince beni aşağılayıp geri kafalılıkla suçlayarak yazmış. Hiç umurumda olmadı. Sitesi ünlülerle yaptığı kendince röportajlarla doluydu. Blogu ne duydum ne de paylaşıma rastladım. Dijital yayıncılık bu zihniyetle gerçekten bir yere varmaz. Dijitalin bir şansı ve kendisinden kaynaklı yapısı var. Küresel olması. Bunu değerlendirmek gerekiyor.
Uzun yıllardır dijital yayınların basılı yayınları azaltacağını duymaktayız fakat basılı yayıncılıktan vazgeçen pek çok dergi ve gazete maalesef başarısız bir sonuç elde etmiştir.Sizce dijital yayıncılık ve basılı yayıncılık arasındaki ilişki bir tamamlayıcılık ilişkisi mi yoksa bir çatışma mıdır?
Gerek Türkiye’de gerekse dünyada yapılan araştırmalar özellikle e-derginin bir geçiş süreci olduğunu, bunun yayın malzemesini de yine geçici bir malzeme olan tabletler olacağını yıllardır bize söylüyor. Bir yanının güncel bir internet sitesi varken ne yazık ki kimse aylık olarak tabletine ya da cep telefonuna yayını indirip okumuyor. Bu kanıtlandı. yayıncılık dediğiniz alan bir yerlerden maddi destek almak zorunda. Ya cebinizden ödersiniz maliyetleri ya da reklam, sponsorluk, ortak ödeme gibi farklı kaynaklarla ilerlersiniz. Dijital yayıncılığın şu anki en önemli sorunu bu. Dijital yayın bu kaynakları sağlayamazsa yaşayamıyor.
Basılı yayın uzun süre olacak. Hatta hep olacak. Ama şimdiki gibi değil. kısıtlı baskı, değerli baskı, koleksiyon baskısı gibi düşünmek gerek.
Dijital yayıncılık ile basılı yayıncılık arasındaki hâlâ en güçlü ayrım “anlık güncelleme”. Bunun üzerinden düşünmek gerek.
BRANDMAP vizyonunda dijital yayıncılık üzerine yeni projeler düşünüyor musunuz? (E-dergi, mobil app, mailing vs.) Eğer düşünüyorsanız dijital yayıncılık sürecinde bu uygulamaların etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu anda BrandMap üzerinde platformun çok sayıda fikri var. Ama bunların büyük kısmı maddi kaynak gerektiren projeler. Çok güçlü fikirler var. Biraz beklemek gerek onlar için. Ama en önemlisi de bazılarının şu dönemde değil de gelecek yıllarda “süper proje” olacağını söylemek lazım. Çünkü, internet temelli ya da mobil temelli pek çok iyi proje ne yazık ki, dünyanın her yerinde zamanından önce uygulamaya konulduğu için başarısız oldu. Bunun gerçekten de yüzlerce örneği var. Beklemek gerek.
E-derginin dünyadaki başarısızlığını sürekli takip ettiğimiz için (Turkcell ile ortak araştırma ve çalışmalar da dahil) vazgeçtik. Ancak, e-dergi yerine internet sitesi, internet üzerinde dergi yayıncılığı başka konular.
Dünya artık büyük oranda “mobil” dediğimiz noktada. Bunu iyi değerlendirmek gerekiyor. Özellikle MOBİL diyoruz. Dijital ya da başka bir isim değil, mobil. 🙂
Sektör profesyonelleri ve öğrencilerin katılım gösterdiği açık seminerleriniz bundan sonraki süreçte BRANDMAP’in bir parçası olarak devam edecek mi? Bu seminerlere ilerleyen süreçte nasıl bir vizyon ve misyon yüklemektesiniz?
AÇIK Seminerler inanılmaz bir katılımla gerçekleşmedi. Ama gelenlerin katılımı bizi etkiledi. Ve çok enteresan bir gelişme oldu. İlk hafta sonrası biz hiç telaffuz etmemişken internette “Açık Seminerler Mart’ta tekrar yapılacakmış” söylentileri gezmeye başladı. Tülin Turanlı Lehy de bunu seminerlerdeki bir söyleşinde somutlaştırdı. Ardından kimseden öyle bir talebimiz olmamasına rağmen, 40 kadar sunum yolladı okurlar. Bu sunum yollayanlar pazarlama müdürleri, kurumsal iletişim direktörleri ve ürün müdürleriydi. “Biz de bunları sunmak istiyoruz” dediler. Yani, dinleyicinin kendi kendine “açık” hale getirdiği bir noktaya doğru ilerliyor “AÇIK SEMİNERLER”. Bu tam da bizim platform olarak istediğimiz ama bizim dışımızda insanların gerçekleştirdiği bir durum oldu. Mart’ta 40 olmasa da daha çok seminer, daha çok konu, daha çok izleyici ile bir araya gelmek için çalışıyoruz.
Gelecekte markalar ne olacak?
Benim bakış açım her zaman biraz fütürist olmuştur. Bazen arkadaşlarım “yine abartıyorsun” derler. Ama abarttığım çoğu görüşün yaşandığını da görmekten mutlu oluyorum. 🙂 1995 yılında o zamanki reklamcılar olarak bizlerle yapılan bir toplantıda, yeni yeni yayılmaya başlayan cep telefonları irdeleniyordu. Fikirlerimiz alınıyordu. Benim görüşüm şuydu: “Bir elektronik cihaz sinyal alıp verebiliyorsa, üstelik mobil ise, zamanla her türlü bilgiyi karşılıklı aktarabilir. Radyodan farkı sinyale karşılık vermesi. Bence gelecekte bankaların para işlemleri bu aletler üzerinden yapılabilir. Kredi kartları yerine cep telefonları kullanılıp faturalar GSM şirketlerine gidebilir. Bu da bankaları ikinci plana atar…” diye sıralamıştım. O zaman da gülmüşlerdi. Hepsi ve daha fazlası oldu…
Bugün ise tam beş yıldır her yerde söylediğim bir gelecek görüm var. Birgün birileri bunu kendi görüşleri olarak kullanırsa şaşırmayalım 🙂
Gelecekte, markalar bire bir kendileri üretim yapmayacaklar. Herkes bugünkünden daha gelişmiş 3D yazıcılarla evlerinde üretim yapacaklar. Markalar o zamanki bulut sistemi ile üretilecek ürünün yazılımını evlere yollayacaklar. Kişiler de ürettikleri kadar ödeme yapacaklar. Devlet bu üretim üzerinden vergi alacak. Yani markalar gelecekte lisans üzerinden, fikir ve tasarım üzerinden kazanan yapılar olacaklar. Biz de belki arkadaşlarımızdan satın alacağız ürünlerin bir kısmını. Bu durum üretim ve tüketim şeklini, alışkanlıklarını değiştirecek. Kanunlar, haklar ve suçlar da buna göre değişecek. Üretim için hammadde tedarikçileri daha güçlü ticaret erbabı haline gelecekler. Bankalarla ilgili daha önceki görüşlerim aynı. Bankaların kredi kartlarının bir anlamı kalmayacak. Uluslararası kart sistemlerinden Master Card ve benzerleri her yerde olacak. Para kavramı başka bir sistemle karışlık bulacak. GSM operatörleri tüm ekonomik sistemi domine edecekler. Ödemeler tamamen onlara geçecek. Her türlü alışveriş için aracı olacaklar. Özellikle sağlık sektörü, eğitim ve eğlence alanlarındaki yeni gelişmelerle GSM operatörleri tüm dünyada kendi hüküm sürdükleri bölgelerde giderek güçlü tekeller olmaya adaylar. Bu biraz da tehlikeli bir durum.
Bana göre dijital alanda dört önemli devrim bugüne kadar gerçekleşti. Birincisi internetin bulunması, ikincisi sosyal medyanın oluşumu, üçüncüsü bulut sistemi ve dördüncüsü de 3D yazıcı. Tabii ki bunların hepsi daha ilkel aşamada. Devrim sürecek. Klasik sosyolojik yapıdaki üretim- tüketim ilişkisi değişene kadar sürecek. Üretim- tüketim şeklinin değişmesi aile yapısından tutun da insanların davranış şekillerine ve zevklerine kadar her şeyi değiştirecek. Zenginlik ve fakirlik kavramları da değişecek ve lüks tüketim dediğimiz olgu başka bir boyuta taşınacak.
Bu tür oluşumları sosyolojik, ekonomik, yasal ve üretim-tüketim alanlarıyla birlikte düşünmek gerekiyor. Böyle geniş düşünülmeyen gelecek projeksiyonlarını dinlemek ve okumak da artık bana boş geliyor. Bir yere varmıyor o anlatımlar.
Dilerim gelecekte markalar ve dijital dünya insan, hayvan ve bitki gibi canlıların yaşamlarını daha değerli gören bir zihinle hareket ederler. Yoksa bu gidişat, kesinlikle bir elektrik hükümdarlığına doğru yol alıyor.
Bülent Fidan Kimdir?
Marka geliştirme uzmanı, Tasarımcı, yayın Yönetmeni, Karikatürist-illüstratör
İşletme (reklam ve pazarlama), iletişim sanatları ve tasarım alanlarında lisans ve yüksek lisans eğitimlerinin ardından, reklam sektöründe reklam yazarı ve ardından da yaratıcı yönetmen olarak çalıştı. Tasarımcı olarak da pek çok ürün ortaya koydu.
Aynı zamanda karikatürist olan Bülent Fidan Türkiye, Fransa, İran, Belçika, Mısır gibi pek çok ülkede kişisel sergiler açtı, karma sergilerde yer aldı; yine yurtiçi ve yurtdışında pek çok ödül kazandı. 2005 yılında Avrupa Mizah Akademisi’nin “Tüm dünyada 20. yüzyılın en başarılı 100 grafik mizahçısı” arasına seçildi ve eserleri İspanya Mizah Müzesi’nde sergilenmeye başlandı. Karikatürlerinden oluşan T-Shirt tasarımları http://www.ateliercreart.com‘da sergilenmektedir.
- 1996 – 2003 yılları arasında, üniversitede uzun süre göstergebilim, reklam yazarlığı ve marka konularında dersler verdi.
- 2000 – 2012 arası Reklam Yaratıcıları Derneği‘nde Genel Sekreter ve Başkan olarak yer aldı.
- 2004 – 2007 yılları arasında “Türkiye’de Tasarım kimliği ve Türk Kimliği” üzerine 8 ilde seminerler verdi.
Marka Konseyi Derneği Kurucularından, İletişim Tasarımcıları Meslek Kuruluşu üyesi, Karikatürcüler Derneği üyesi, Marmara Ü. İİBF Mezunları Derneği Üyesi, Türkiye Hayvan Hakları Platformu Kurucusu, Çevre ve Sokak Hayvanları Derneği ve Greenpeace destekçisi.
1991 yılında başladığı reklamcılık yaşantısında 2005 yılından sonra Safari “Marka İletişimi Ajansı”nı kurdu ve Yaratıcı Grup Başkanı olarak görev yaptı. 2010 yılından itibaren de yeni bir yapılanma olan C4 Safari ajansının üyesi oldu. 2015 yılından itibaren BrandSuit İstanbul’da markalara hizmet veriyor.
Marka yönetimi dergisi The Brand Age’i 2008’de kurdu ve kuruluşundan itibaren Genel yayın Yönetmeni olduğu bu dergiden 2014 yılında ayrıldı; Reklam Yaratıcıları Derneği yayını olan Ara Sıra dergisinin yayın Yönetmeni olarak görev aldı. Halen sektörün tek tasarım dergisi olan Grafik Tasarım dergisinin ve Ekim 2015’te yayın hayatına başlayan BrandMap dergisinin Genel yayın Yönetmenliğini sürdürüyor.
Belli kurumlara iletişim ve marka danışmanlığı hizmeti sunuyor. İsviçre ve Hollanda’da iki yayına dergi illüstrasyonları çizmeye devam ediyor.
Reklam Yaratıcıları Derneği’nde başladığı Türkçe çalışmalarında, “Dilinizden Utanmayın” ve ”Dilin Kemiği Yok, Kuralı Var” kampanyalarını gerçekleştirdi.
Yayınlanan Kitapları:
Bomba(Karikatür albümü) yayınevi yayınları
Barcodename(Karikatür albümü) Zed yayınları
Kısaltmalar Kılavuzu(Sözlük) Om yayınları
Reklam ve Karikatür(Araştırma) Beslenme Saati
Ortaya Karışık Seyirlik İşler(Karikatür albümü) Arşiv ve Mega
Kendiliğinden İllegal Bir Sergi / Beyoğlu’nda Grafiti(Fotoğraf albümü ve araştırma) Grafik Tasarım yayınları
Bir Reklamcıdan Tüyolar(Reklamcılık Deneme) İyi ve RYD yayınları / Beslenme Saati
Bülent Fidan çizimlerine daha yakından göz atmak için aşağıdaki görsellerin üzerine tıklamanız yeterlidir.
Yorum Yap