bir marka değeri olarak zeki müren

Bir Marka Değeri Olarak “Zeki Müren” Örneği

Google, Sanat Güneşi’miz Zeki Müren’in 87. yaş gününü hazırladığı bir doodle’la kutladı. Bugün pek çok haber sitesi ve sosyal medya kanalında Zeki Müren ile ilgili haberler ve paylaşımlar yer alıyor.

Aramızdan ayrılışının 23. yılında bile hâlâ gündemimiz içerisine giren ve konuşulan Zeki Müren, sadece Klasik Türk Müziği, sevenleri ve sanat dünyamız açısından değil, biz iletişim profesyonelleri için de mesleki anlamda eşi bulunmaz bir değere sahiptir.

Zeki Müren’in markalaşma sürecinin 1 Ocak 1951 yılında İstanbul Radyosu’nda canlı olarak yayımlanan bir programda verdiği ilk konserle başladığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Zeki Müren bu tarihten tam 40 yıl sonra da, yani 1991 yılında, Devlet Sanatçısı ünvanını kazanmıştır.

Çeşitli kaynaklarda kişisel marka basitçe; “Bireyin öne çıkan vasıflarıyla diğer insanlar üzerinde bıraktığı izlenim” olarak tanımlanır. Zeki Müren, oluşturduğu kendi kişisel markası ve bu markayı istikrarlı ve de doğru bir biçimde yönetmesi ile sürdürülebilir bir nitelik kazanır. Bu, kuşkusuz O’nun sanat dehası yanında, kişisel marka (personal branding) yaratma alanında da sahip olduğu doğal ve üstün kabiliyetinin bir ürünüdür.

Zeki Müren markasına bir başka kaynağın çerçevesinden daha bakalım. Capital Dergisi’nin 2001 yılı Mart sayısında konuk ettiği Kişisel Marka Danışmanı Chuck Pettis, röportajında bize Zeki Müren markasını daha iyi analiz edebilmemiz için önemli ipuçları veriyor. Röportajda kişisel markanın sekiz temel aracı şöyle sıralanıyor;

1-  İsminiz,

2-  Giyim ve Tarz,

3-  Davranışlar,

4-  Etik Değerler,

5-  Saç Stiliniz,

6-  Kişiliğiniz,

7-  Fiziksel Yapı,

8-  Tanınma Biçimi.

Marka Danışmanı Chuck Pettis röportajının 2001 yılında verildiğini tekrar hatırlatalım. Ancak yine de anlık bir yanılsama ile Zeki Müren markasının, yukarıda sıralanan tüm bu temel araçlar doğrultusunda oluşturulduğunu zannedebilirsiniz. Sanki iletişim profesyonellerinden oluşan özel bir ekibin eli değmiş ve onlar tarafından yönetilmiş gibidir.

Oysa Türkiye’deki ilk Halkla İlişkiler Ajansı, değerli meslek büyüğümüz rahmetli Prof. Dr. Alâeddin Asna tarafından 1974 yılında kurulmuştur. O yıllarda ülkemizde henüz olmayan bir alana yönelerek, ABD Michigan Eyalet Üniversitesi’nin İletişim Sanatları Bölümü’nü bitiren Alâeddin Asna, Türkiye’nin ilk PR uzmanı olmuş ve 1974 yılında A&B Halkla İlişkileri kurmuştur. 1972 yılında da bu yeni mesleğin kurallarını oturtan derneğin kuruluşunda yer almıştır: Türkiye Halkla İlişkiler Derneği.*

Zeki Müren markası, ülkemizdeki ilk halkla ilişkiler ajansının kurumasından tam 22 yıl önce, o günün Türkiye’sinde halkla ilişkilerin, iletişimin, markanın, imajın adının bile geçmediği yıllarda, kısıtlı kitle

iletişim araçlarının var olduğu bir ortamda filizlenmiş ve büyümüştür. Bugünkü iletişim dünyası ile kıyasladığımızda, markalaşma sürecinin çok daha sancılı olduğu aşikârdır.

Sürdürülebilirlik kavramı genel manada daimi olma yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Bunu kendi sektörümüz özelinde düşündüğümüzde; oluşturduğumuz başarılı markaların, sosyal sorumluluk projelerinin hatta kurumların bile, onlar için yaptığınız tüm yatırımlar sonucunda artık olgunlaşarak sürdürülebilir olmasına, yani artık bizden çıkarak yardımımız ve her hangi bir somut etkimiz olmadan kendi ayakları üzerinde durabilmesine, topluma malolmasına, varlığını belki de büyüyerek, sürdürebilmesine tekabül eder.

Bu yüzden Zeki Müren, hem şahsında hem de sürdürülebilir bir kişisel marka değeri olarak aramızdan ayrılışının 22. yılında dahi aramızdadır. Kendisini rahmet, sevgi ve özlemle anıyoruz…

Son tahlilde Yönetici Özeti der ki; bir marka olabilmenin ön koşulu fark yaratabilecek bir potansiyele, değere, ürüne ve / veya hizmete… sahip olmaktır. Yani önce işlenebilecek bir temele – cevhere ihtiyaç vardır. Tüm hikâye buradan başlayabilir. Yukarıda geçen, marka olabilmenin sekiz temel aracı ise ancak bu temel üzerine oturtulursa bir marka doğru formüle edilebilir ve bu model ancak böyle işlerlik kazanır. Tıpkı iletişim sektöründe hep dedikleri gibi… “benim bunu parlatabilmem için muhakkak bir haber değeri” olmalıdır.