2022 itibari ile dünyadaki sosyal, kültürel ve ekonomik çıkışların yaşam döngülerine negatif etkileri devam ediyor. Şu konuşma birçok insan arasında geyik haline gelmiştir; “Savaş, deprem, kıtlık, pandemi… Hepsi bizim dönemimize geldi, birazını Z kuşağına bıraksaydık!”
Evet, Y kuşağının hissedebileceği bir konudan bahsediyorum. Eminim sosyal çevrenizde bu konuşmaya pek çoğunuz şahit olmuşsunuzdur. Dünya gerçekten gerek sosyo-kültürel, gerek ekonomik açıdan zorlu bir döneme geçiş yaptı.
Meta evrenler, yapay zeka teknolojileri, otomasyon sistemleri ya da sensörlerden beslenen nesneler konuşulurken arkamızdan atlı koşturuyormuş gibi herkes bu konuların bir noktasından tutunarak dijital dönüşüme ayak uydurmaya çalışıyor. Buraya kadar her şey süper!
Gel gelelim, Türkiye’deki büyük ya da orta ölçekteki işletmelere… Bir çoğu yukarıda bahsettiğim konulara henüz ulaşamadan ellerinin altındaki fırsatları değerlendiremiyor ya da bu adımları görmezden geliyor. Küçük girişimleri saymıyorum bile…
Anlaşılamayan Veriler, Bir Köşeye Atılan Raporlar…
Pazarlama piramitleri denilince aklımıza bir takım teorik yaklaşımlar geliyor. İhtiyaç analizleri geleneksel pazarlamada sözlü bir şekilde irdelenirken, dijital dönüşüm ile birlikte artık verilerin ölçümlenebilir, ayrıştırılabilir ve işlenebilir olmasıyla birlikte birçok firma için aslında verilerin anlamlandırılması bakımından harika bir fırsat doğmuştu.
Dijital kanallardan elde edilen verilerle birlikte ihtiyaç analizleri daha iyi yapılabilecek, rakamlar dile gelecek ve markalara yol gösterecekti. Kişilerin ürünü neden ve nasıl tercih ettiği sorularına güncel yanıtların alınabildiği veri analitiği ile bütçe aşamasından itibaren başlayan pazarlama girdileri, ROI süreçlerinin takibi ile çıktıya dönüşecekti. Akabinde çıktıları ile yeni pazarlama stratejileri oluşturularak anlamlandırılan kademelere göre markanın tutundurma çalışmaları güçlenecekti. Psikolojik ve sosyolojik süreçlerle birlikte, günümüzün teknoloji imkanları göz önünde bulundurularak farklı aksiyonlarla bütünleşik pazarlama faaliyetlerinin önü açılacaktı.
“Eee Kardeşim, Ben Zaten Satıyorum’cular Burada mı? “
Biraz şu kısma değinmek istiyorum. ‘’Ne gerek var abi, biz 700.000 TL bütçeyi bölüp reklama bütçe ayıracağımıza; yeni bir pazar yeri/e-com açarız, 1’e alır, 3’e satarız’’ diye ortalıkta koşturan bir çalışma arkadaşınız kesin olmuştur. Elbette satarız. Satarız, ama nasıl satarız?
İşte burada biz marketing uzmanlarını heyecanlarından Google Analytics, Yandex Metrica, SEMRush, Google AdWords, Google Trends gibi dijital analiz araçlarının (…ve sayamadıklarım, gerisini siz zihninizde tamamlayın. ) ne denli hayatımızda olduğu, hem şirketler hem de nihai tüketici bakımından gereksinimleri nasıl görselleştirebileceğimiz konuları devreye giriyor.
Bu araçları kullanarak insanların hangi sayfada ne kadar kaldığından, müşterilerin websitenizin en çok hangi alanıyla ilgilendiğine, sponsorlu tanıtımlardan, trendlere kadar detaylı bilgiler alabiliyoruz. Kullanıcı deneyiminin gün geçtikçe profillere göre daha da kişiselleşen bir pazarlama anlayışına evrilmesi ile analitik araçlardan elde edilen verilerin ışığında yeni pazarlama çalışmalarının önü açılabiliyor. Bu konuda en basit örneklerden biri; yeniden pazarlama ile dijital varlıklarınız içerisindeki hareketlerine göre anlamlı ya da kişiselleştirilmiş mesajlarla satın alan, sepete ekleyen ya da siteye giren ancak alışveriş hamlesi yapmamış olan kullanıcıların hedeflenebilmesi gösterilebilir.
Günümüzde pazarlamanın teknoloji fırsatlarını avantaja çevirerek bu noktaya yol katetmiş olsa da maalesef birçok marka bu yolun henüz başında. İlgili departmanlar performans pazarlaması için iyi bir hizmet alsa da, yöneticiler, markalar ya da bazı geliştiriciler bu rakamları anlamlandıramıyor, raporlanan sayılar ise sadece inip çıkan metrikler olarak görülüyor ve bir köşeye atılıyor. Üstad James Hetfield’in dediği gibi; Acı ama gerçek…
NO CHOISE MARKETING: Umursanmayan Verilerin Boynu Bükük Kaldı
Hal böyleyken bu analitik araçları göz ardı etmek, bu bilgilerle birlikte reklam ve pazarlama kolunu beslemek yerine, bu kolu kesmek pek akıl karı gelmiyor.
Yazımızın başında ise küresel ekonominin girdiği zorluklara değinmiştik. Her ne kadar farklı noktalar gibi olsa da vahşi kültürel-ekonomik yönetim sistemleri bizden kişiselleştirilmişi aldı, pazarlama literatüründe bir devrim olarak nitelendirilen Henry Ford’un azdan seçmeli arz-talep anlayışını geri getirdi.
Günün sonunda;
Instagram hala markalar için mecra yapısına ters olarak ürün yükleme noktası, Facebook bitmiş bir platform, websitesi yalnızca kurumsal tanıtım iken marketing uzmanları ellerinde bilgi ile günlük tutmaya devam edecek gibi gözüküyor.
Leave a Comment