Bir şey, onu görüyorsak anlam kazanıyor! Çok güzel bir manzaranın karşısında sevgiliniz ile birlikte duruyorsunuz. Yeşillikler içinde, küçük bir şelale, akan küçük derenin üstünde kendi gibi küçük tahta bir köprü ve belki ileride gözüken dağlar… Manzara şahane sanki Bob Ross’un fırçasından çıkmış gibi, peki ama biz o manzarayı görmezken de o manzara güzel değil miydi? Siz oraya gitmeden bir gün önce güzel değil miydi orası, sizin gittiğiniz gün mü güzelleşti?
Biz Eski Dünya insanlarının domates ile tanışması görece çok yenidir. Domates, Amerika kıtasının keşfi ile ortaya çıkmıştır çünkü o zamanlarda sadece Amerika’da yetişmekteydi. Domates Eski Dünya insanları için bir şey ifade etmiyordu ancak o zamanlarda Yeni Dünya’nın yerlileri domatesi yiyerek bu güzelliğin keyfini çıkarıyorlardı. Bu zevki onlardan acı bir şekilde çaldık oysa rica etsek bence bizimle paylaşırlardı, neyse konumuza dönelim. Anlayacağınız üzere biz domates ile tanışmadan önce de domates kırmızı ve suluydu ancak biz onu tanıdıktan sonra güzelliğine varabildik. Bu durum domates için bir değişiklik değildi!
Newton yer çekimini bulmadan önce de yer çekiyordu ancak bunu anlamamız için Newton’un kafasına bir elmanın düşmesini bekledik. Sonra Einstein bu fikri geliştirerek durumu uzay-zaman ile açıkladı, yarın başka bir şekilde açıklanmayacağının garantisi yok! Sonuçta elimizde olana bakacak olursak, bu açıklamalar olmasa da yer yüzünde yaşamaya devam edebilecektik. Bizim onu açıklayıp açıklayamamamız evrenin pek umrunda değil, o bildiğini okumaya devam edecektir.
Nereden çıktı bu örnekler? İletişimin ve pazarlamanın öneminden çıktı. Muhteşem bir ürün hayal edelim ve bu ürün ile ilgili pazarlama çalışmalarının ya yapılmadığını ya da yeterli şekilde yapılamadığını düşünelim. Bu ürünün muhteşemliği, insanlar ondan haberdar olmadığı veya görmediği sürece bir şey ifade etmez. Aslına bakacak olursak bu hayali ürünümüze ‘harika’ dememiz de sakıncalıdır çünkü bilinmeyen bir şeye ‘muhteşem’ diyemeyiz, sonuçta ona ‘muhteşem’ nişanını takacak olanlar insanlardır. Biz ürünümüzü göstermeden önce o sadece; biz gitmeden bir gün önceki manzara, Eski Dünya tanımadan önceki domates ve Newton’un başına elma düşmeden önceki yer çekimidir.
“İyi ürün kendini satar!”, “Ürünün iyi oldukça insanlar seni bulur!” gibi tabirleri sizler de duymuşsunuzdur. Peki ya biz Yeni Dünya’da yetiştirdiğimiz muhteşem domateslerimizi Eski Dünya’ya satmak isterken, onların Amerika kıtasından haberi bile yoksa?
Kim bilir kaç tane güzel ürün-hizmet sırf insanlar onları göremediği için yok olup gitti? Şimdi bir daha soralım; Pazarlama-iletişim gerekli mi?
Leave a Comment