Her gün onlarca reklam yayınlanıyor. Peki, bu reklamların ne kadarı tüketiciyi etkileyebiliyor? Bu sorunun cevabı, maalesef artık birçok reklam unutulup gidiyor ya da ilgi çekemiyor. Bu sorunun temel sebeplerinden bir tanesi reklamların içeriğine yönelik problemlerden oluşuyor. Bir reklam buram buram ürün kokmamalı. Hedef kitlenin ilgisini çekmek için tabiri caizse “reklam kokmayan reklam” yapmak gerekiyor. Çünkü tamamen teknoloji ve enformasyon ortamında doğup büyüyen tüketicilerin dikkatini çekebilmek için direkt olarak ürünü göstermek yerine daha farklı ve yaratıcı işler ortaya koymak gerekiyor. Özellikle dijital ortamlarda karşılarına çıkan direkt reklamlara karşı negatif bir tepki gösterebiliyorlar. Bunun yerine aşırı derecede reklam olduğunu belli etmeyen, onların ilgisini çekebilecek farklı işler ortaya koymak gerekiyor.
Tabi reklam ve pazarlamadan bahsederken karşımıza çıkan bir alt başlıkta duygu/mantık ikilemi oluyor. Martin Linsdrom’un “Buyology” adlı kitabında bahsettiği üzere tüketiciler satın alma aşamasında duygusal kararlar veriyorlar. Yani her ne kadar tercihlerini mantıksal olarak yaptıklarını düşünseler de aslında duygularıyla satın alma gerçekleştirip daha sonrasında kendilerini yaptıkları alışveriş işleminin mantıklı olduğuna inandırıyorlar. Bu açıdan ele alındığı zaman markaların, mecra farkı olmaksızın tüketicinin duygularına hitap eden ve akılda kalıcı olmayı sağlayacak reklam veya kampanyalara yer vermesi gerekiyor. Aynı zamanda bir başka açıdan ele alındığı zaman teknoloji ve enformasyon ortamında şekillenen günümüz yeni tüketicisi, diğer deyişle Z kuşağı ve ona ayak uydurmaya çalışan Y kuşağının farklı bir özellik gösterdiği karşımıza çıkıyor. Rosen ve Simonson’un değindiği gibi, artık özellikle internet teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte marka etkisinin azaldığı ve ürün özellikleri baz alınarak satın alma işlemi yani enformasyona dayalı satın alma işlemi gerçekleştirdikleri gözlemleniyor.
Evet, ben de bir tüketici olarak herhangi bir ürün alacağım zaman çevremde o ürün kategorisi ile ilgili bilgisi olan birine danışıyorum. Aynı zamanda dijital ortamda ürün ile ilgili diğer kullanıcıların yorumlarını ve deneyimlerini öğrenerek tercih yapıyorum. Fakat, bana herhangi bir şey sorulduğu zaman pek çoğumuz gibi duygusal davranarak herhangi bir özelliğinden, mesela yaptığı bir kampanya ile aklımda yer edinen bir markayı tavsiye ediyorum veya araştırmasını söylüyorum.
Neticede günümüzde markalara artık kendilerinden söz ettirebilecek kampanyalara imza atma görevi düşüyor. Çünkü hem bir açıdan kendime yakın gelmeyen bir markadan söz etmek istemem. Aynı zamanda aradığım özellikleri sunmayan veya sunduğunu gösteremeyen bir ürünü de tercih etmem ve tavsiye etmem. Son olarak bu karmaşık ikilemin yaşandığı günümüzde markalara daha çok iş düşüyor.
Leave a Comment