Bir şirketin reklam, pazarlama veya iletişim departmanında çalışan arkadaşlar çok iyi bilirler. İşleri keyiflidir, hoplamalı zıplamalı bir çalışma hayatları, lay lay lom bir mesai düzenleri vardır, uzun uzun ajans toplantıları yaparlar, boğazın dört bir yanındaki mekanlarda sözde iş yemeklerine katılırlar, marka konferanslarında boy gösterirler, rahat para harcarlar, zaten hiç de işlerini iyi yapmazlar, garip gurip işler çıkarırlar, satışın beklentilerini hiç anlamazlar, “abi ne biçim reklam yapmışlar yine ya ”tutumlarının baş kahramanlarıdır. Evet bu diyaloglar tanıdık geldi değil mi? İletişim departmanlarının, şirketler nezdinde diğer departmanlarca algıları aşağı yukarı bahsettiğim şekildedir. Acımasızca eleştirilirler, o kadar çok karışanı vardır ki, Satış direktörü ayrı bir şey, satış müdürü farklı bir şey söyler, finans – muhasebe bu nasıl bir maliyettir der, der, der. İç müşteri mutluluğunu sağlamanız neredeyse imkansızdır. Hep eksik veya kötü bir şeyler çıkarmışsınızdır. İlanın rengi niye böyle, X kanala neden reklam vermediniz, rakip bizce daha başarılı bir iletişim yapmış, sayfa rengini neden yeşil seçtiniz, sarı olsaydı daha iyi olurdu… Sınırlı sayıda şirketler dışında “maliyet kalemleri” olarak görülürler. O yıl şirket %x kar ettiğinde kardan aldıkları pay %3/1’dir, onlara biçilen pay o kadardır. Neden? çünkü onlar zaten rahat cicili bicili bir mesai yapısına sahiptirler, mecralar onları el üstünde tutarlar, havalıdırlar, zaten departmanları çok para harcarlar. Şirketin satış departmanları “şirketi temsil eden” adamlardan oluşur, son model araçlar, hafif özellikli laptoplar, son teknoloji cep telefonları, giyim çekleri, 3x çarpanında primler hep onlarındır. Zaten marka iletişimcileri markayı hiç temsil etmezler, imaj hiç oluşturmazlar, zaten maliyet kalemidirler, ne gerek vardır değil mi?
Bu diyalogları hakediyor muyuz? Aslında cevap; hayır! ama bunun biraz da nedeni geçmişten gelen “FANUS Adamlar”dır. Kimdir bu “FANUS adamlar” ? genelde projelere, kampanyalara masa başında karar verirler, bir kez olsun temsil ettiği ürünü satan bayiye, ürünün satıldığı perakendeciye ve nihai müşterilerin olduğu yerlere gitmemişlerdir. İşe ilk girdiklerinde İK departmanları oryantasyonda programa yerleştirmişlerse şanslıdırlar. Varsa yoksa özel araştırma çalışmalarınca sunulmuş dataları incelemek, yorumlamak ve harekete geçmek şeklinde konumlanmışlardır. Elbette araştırma modelleri üzerinden stratejilere yön vermek önemlidir. Ancak tek başına yeterli değildir. Şirketin Paydaşları ile sürekli iletişim halinde olmak gerekir. Pazarlama dünyasını takip etmek önemlidir. Önemli olan “fanus”tan biran olsun çıkıp, reel dünyaya birebir dokunulabilmelidir. A şirketi dijitalde Z işini yaptı diye onu yapmaya çalışılmamalıdır. Göreve yeni geldi diye varlığını hissettirmek için “abidik gubidik” bir iletişim’e başlamamalıdır, ekibi “reset” tuşuna basıp yok etmemelidir. Meşhur Fanus Adamımız, Pastırma markasında çalışıyordur ama hayatında hiç pastırma yememiş, kapalı çarşıya şarküteriye gitmemiş, ABD’de, İngiltere’de, Avrupa’da çokça bulunmuş, gevrek ve süt ile kahvaltı yapmış, Pastırma tercihinde bulunan tüketici grubuyla hiçbir zaman aynı ortamı solumamıştır. Ama markayı, ürünü yönetmek için masa başındadır, Çünkü Ultra WQ Üniversitesini bitirmiştir, yurt dışında 5x dönem yaşamıştır, ki Şirketin İK direktörü için bu fazlasıyla yeterlidir.
Fanus Adamlara rağmen, Marka iletişimcilerinin işi çok streslidir, sürekli kendilerini yenilemek zorundadırlar, acımasız eleştirilere motivasyonları düşmeden göğüs germelidirler, şirketin her türlü maddi, manevi kaynağını dikkatlice kullanmak ve şirketin tüm paydaşlarıyla olumlu ilişkiler kurmak zorundadırlar. Öyle bir denklem kurulmalıdır ki, Hem iç müşteri hem de dış müşteri mutluluğu tam olarak sağlamalıdırlar…
Sosyal bilimler, yoruma çok açık ve doğrularının, teknik bilimlere nazaran daha hızlı değişebildiği bir alandır. Algılar sürekli açık ve dikkat yoğun olunmalıdır. Ülkede markayı yönetmek zordur, geniş bir yüreğe, ciddi bir sabıra ve titiz çalışmaya ihtiyaçları vardır.
Bu yazıyı okuyanların satır aralarında içini sızlatacak, gülümsetecek veya kızdıracak detayları bulacağından eminim. Eleştiri kültürünü unuttuğumuz bir zamanda bazende aynayı kendimize tutmamız da erdemdir. Yukarıdaki tespitlere kızanınız da olacaktır, hak vereninizde ancak şunu yapmak gerek. İletişim keyifli ve zor bir alan doğru yolu, egolardan arınarak gidebilenler daha hızlı bulabileceklerdir. Hedef belli bir şirkete değer kattıkça orada var olursun… Aynayı kendine tuttuğun kadar var olursun…
*Departman isimleri örnek olarak verilmiştir. Fanus adam betimlemesine 1 veya daha fazla özellikle uyan kişiler “fanus adam” sayılmazlar.
Gayet güzel bir yazı olmuş.
Pazarlama departmanı olarak ortak sorunlar ortak mücadelelere değinmişsiniz.
Maalesef herkesin bir fikrinin olduğu, bir yorum yaptığı, göreceli işler üzerinde çalışmak bu zorlukları doğuruyor.
Merhaba aspapazkiz, değerli yorumunuz adına çok teşekkür ederim. Herkesin fikrini taşımak ciddi bir efor. Mesleğin gerçeği bu, kabul etmek gerek gibi. Yepyeni yorumlarınızla, değerli katkılarınızı bekliyorum. Sevgiler.
Diğerleri gibi bu da çok iyi, zevkle okudum.
Ali Bey merhaba, ilginiz ve beğeniniz adına çok teşekkür ederim. Takibinizin devamı dileğiyle. Mutlu günler.