Garanti Bankası, Arbella Makarna, Azercell, Turkcell, Akbank, Aras Kargo, Samsung, Mercedes Benz gibi markaların reklamlarıyla tanıdığımız oyuncu, sunucu ve TV programcısı Cenk Doğar’a sorduk;
1. Marka iletişim dünyasının içerisinde yer almaya nasıl başladınız?
2007‘nin sonunda hem Conrad otelinde aşçılık yapıyor hem de Yeditepe Üniversitesi Dans Kulübü’nde (Yüdansk) dans ediyordum. Bir gün bizim Salsa ekibine evimde büyük bir pijama partisi verdim. Partinin adını “Salsajama” koyduk. O kadar eğlenceli bir parti oldu ki takip eden altı yıl boyunca Salsajama’yı farklı konseptlerle yaptım. İlk partide hem tüm yemekleri (haliyle :)) ben yaptım hem de bizim ekibi tiye alan 1-2 skeç, komik şarkı vs. yazıp oynadım, söyledim. Dedim ya çok eğlenmiştik. Tek amacı da buydu. Ancak bilmediğim şey arkadaşlarımızdan birinin babasının Arbella Makarna’nın genel müdürü olduğu ve o sıralar kamera karşısında firmalarını temsil edebilecek, yemek yapmaktan anlayan genç birini aradıklarıydı. Sonrasında arkadaşım babasına benden bahsetmiş, görüşmek istediler. Sonuçta Arbella Makarna’nın üç yıl boyunca yüzü oldum. Reklamlarında, tarif videolarında oynadım. Hatta bir dönem kurumsal iletişiminde bile görev aldım.
2. Markaların iletişim çalışmalarında “sizinle ilerliyoruz” denildiğinde hangi süreçleri yaşıyorsunuz? Nelere dikkat ediyorsunuz?
Arbella sürecinde mezunu olduğum Yeditepe Üniversitesi’nde bir de Bütünleşik Pazarlama İletişimi yüksek lisansını bitirdim. Bu süreç markaların gözünden dünyaya bakabilmemi sağladı. Bir markanın bir işi neden yaptığını, neden bu paraları harcayıp bu iletişimi yaptığını, derdinin ne anlatmak olduğunu daya iyi analiz etmeyi öğrendim. Marka size reklam oyunculuğu, kurumsal seslendirme veya radyo spotu ya da iç/dış her hangi bir etkinliğinde sunucusu olmanız için size “sizinle ilerliyoruz” dediğinde zaten en son noktaya gelmişsiniz demektir. İşin en zor kısmı aslında bitmiştir. Çünkü marka pimpiriklidir. Marka şüphecidir. Marka en doğru tercih olsun ister (bunu da en ucuza kapatmak ister o ayrı J). Siz önce işin tüm detayını bilen, müşterinin/izleyicinin/katılımcının aslında hiç fark etmeyeceği detayları fark eden insanları ikna etmek durumundasınız. Genelde Kurumsal iletişim ve İK departmanları. Toplantıya gittiğiniz, yada bir şekilde sunum yaptığınız firmanın kültürünü, hedef kitlesini, yaşını (gerçek yaşı değil. İletişim dilindeki yaşı) bilmeniz gerekir. Bazen çok iddialı bir sunucuyu tercih ederlerken bazen sadece önünde yazanı okuyan bir sunucuyu tercih ederler. Sunucunun ağzından doğaçlama çıkacak kelimelerin riskini almak istemezler. Özellikle ilk tanıştığınız firmalarla “istedikleri adam” olmak durumundasınız. Güven sağlandıktan sonra belki gelecek etkinliklerde biraz daha sözünüz geçebilir.
Benzer bir şey reklam işbirlikleri için de geçerli. Orta sınıf bir arabanın reklamında çok üst segment arabası varmış gibi gözüken birini kullanmak istemez markalar. Reklam pahalıdır. Reklamı yayınlatmak daha pahalıdır. O yüzden o 15-30 saniye hayati önem taşır her şey çok doğru olmalıdır. O yüzden oyuncu seçimi üst düzey önemlidir. Reklamı izleyenler reklam üstüne çok fazla kafa yormaz. Ve insanlar beyinleriyle değil, duygularıyla karar verir. Üstelik ilk 5 saniyede. Dolayısıyla marka ile maksimum örtüşen oyuncular, doğru kostüm ve karakterlere sunmak durumundadır markalar. Oyuncu olarak ben, deneme çekimlerinde mutlaka o reklamın ruhu ve markanın ruhuyla uyuşan bir kostüm giyer, saçlarımı ona göre yapar, metni ona göre ezberlerim.
3. Günümüzde markalar sadece kitlesel iletişimleri değil, iç iletişimlerinde de tanınmış kişiler ile çalışmalar yürütüyorlar, siz de bir çok markanın bayi ve lansman toplantılarında sunucu olarak yer alırken nasıl bir hazırlık sürecinden geçiyorsunuz? Markalara neler vaad ediyorsunuz?
Ben biraz burnumu sokmayı seviyorum. Demek istediğim şu: Bir sunucudan beklenen aslında eline verilen konuşma kartlarını biraz da sahne enerjisiyle okuması, konuşmacılar ya da sunumlar arasında akıcı organik bir geçiş sağlaması. Ben biraz işin planlaması kısmına da giriyorum. (Elbette markaların izin verdiği ölçüde) Genelde markalar size güveniyorlar. Çünkü farklı kültürden pek çok markayla ve etkinlik şirketiyle çalışıp farklı toplantılarda bulunuyorsunuz. Bu size gözlem imkanı sağlıyor. Örneğin reklamlarında oynadığım Megaron firmasının bir de bayi toplantısını sundum. Reklam vizyona girdikten 1 ay sonra. Salonu karartıp reklamı oynattıktan sonra bir anda sahneye çıkıp reklamı tekrar oynadım. Üstelik aynı kıyafet ve aksesuarlarla. Bu bayileri fazlasıyla şaşırttı ve neşelendirdi. Bunu bu şekilde yapmak firmayla yaptığımız beyin fırtınası sayesinde oldu. Güzel de bir etki yarattı. Sahneye bu şekilde çıkmam toplantının geri kalanının çok daha sıcak bir ortamda geçmesine sebep oldu.
Ben firmalarla mutlaka ön toplantılar yapıp iç görülerini anlamaya gayret ediyorum. O sahneye çıktığımda karşımda oturan çalışanlar ve yöneticiler kadar bilgim olsun, onların dünyasından bir gönderme ya da espri yapabileyim istiyorum. Bunun için de toplantılara önem veriyorum. Bu toplantılarda da kreatif beyin fırtınalarına katılıp toplantının akışında rol oynuyorum. Bu şekilde de markalar da kendini emin ellerde hissediyorlar.
4. Günümüzde insanlar sosyal mecraları çok yakından takip ediyor. Sosyal mecraların tanınmış biri olarak size etkileri neler?
Sosyal medya benim oldukça başarısız olduğum bir konu maalesef. Tam bir fail 🙂 10 seneyi aşkın süredir sahnedeyim. Üstelik tek bir alanda da değil. Yemek programı, reklam, Tv de festival sunuculuğu, etkinlik sunuculuğu, seslendirmenlik, tiyatro, sinema ve dizi oyunculuğu gibi oldukça farklı alanlarda sahnede olmama rağmen gerçekten bir sosyal medya FeNOmen iyim. Bunun yöneticiliği, özverisi çok farklı. Geçen sunduğum toplantılardan birinde çalışanlardan biri 70K takipçili bir fenomen çıktı. Bunu nasıl yaptın diye sorunca. “hiiç. Sadece hoşuma gidenleri paylaştım” vs gibi cümlelerle karşıladı. Ama gerçekte bu iş nasıl işliyor hakikaten aklım almıyor.
Öte yandan özellikle sahne üstünde iş yapan kişilerin sosyal medyasının güçlü olması lazım. Hayatınızın (ki sosyal hesabının gerçekten hayatınız olduğu algısı var) merak uyandırması gerekiyor. Belki de özendirmesi ay da ulaşılmaz gözükmesi. Markalar kendilerini temsil edecek kişinin sosyal medya hakimiyetini her geçen gün daha fazla önemsiyorlar.
5. Sektör profesyonellerine ve yeni mezun genç arkadaşlara vereceğiniz “3 tavsiye” ne olur?
Ben bu soruya aslında tek cevap vereceğim ama bu cevabı da 3’e böleceğim.
- Mutluluk takip edilmesi gereken yegane şey
- Mutluluğu takip ederken “o iş her zaman öyle olmuyor işte” cilere dikkat edin. Ve bilin ki bu kimseler en yakınlarınızdan çıkıyor. İnsan hayata bir sorumlulukla gelmez. Hayata gelmek de onun seçimi değildir. İnsan sadece eylemlerinin / kararlarının / tercihlerinin bedellerini öder. Her ama her tercihin bir bedeli vardır. Her tercih insana bir şeyler kaybettirir ve kazandırır. Siz sizsiniz. Sizin değerleriniz sadece sizi bağlar. Bedel ödemeye hazır olun.
- Bu yolda en büyük ve aslında tek destekçiniz kendinizsiniz. O yüzden kendinize iyi bakın. Bedeninize, ruhunuza saygı duyun. Yediğinize içtiğinize dikkat edin. Sporunuzu, meditasyonunuzu ihmal etmeyin. Kendinizi yargılamayın, suçlamayın. Kendinizi sevin. Bir bütün olarak sevin. Siz çok güzelsiniz, özelsiniz. Teksiniz.
Leave a Comment