Bilgi toplumuna dönüşümü hızlı bir şekilde yaşadığımız şu yıllarda, arkamızda artık dev dijital çöplükler bırakmaya başladık. Kişisel bloglar, fotoğraflar, müzikler, check-inler,arama kayıtları ve diğer binlerce log… İşte tüm bu anlamlandırılabilir veriler “big data” kavramını oluşturuyor.
Markalar ve işletmeler bu verileri nasıl anlamlı hale getirip pazarlama stratejileri ve proaktif diğer stratejiler oluşturabilir sorusunun cevabı ise “monitoring” adı verilen bir hizmet modeli oluyor. İnternette yer alan milyarlarca veri arasından sadece markanızı/işletmenizi ilgilendiren içerikler,fotoğraflar, tweetler, yorumlar ve diğer içerikler tespit edilip aralarındaki insightlar ayıklanıyor. Tüketicileri doğal bir ortamda gözlemleme fırsatı sunan bu yöntem özel toollar aracılığıyla profesyonel kişiler tarafından yürütülüyor. Gelen tüm veriler pozitif,negatif ya da nötr olarak işaretlenerek sentimental(duygusal) analizleri çıkartılıyor. Bu sayede markanız/işletmeniz hakkında ne kadar olumlu/olumsuz içerik var görme fırsatını yakalıyorsunuz. Tüketicilerin zihnindeki olumlu/olumsuz düşünceleri tespit ederek bunları marka lehinde iletişim veya yönetimsel faaliyetlere çevirebiliyorsunuz.
Bu veriler petebyte gibi yüksek depolama alanları gerektirdiği için pek çok marka bunu kendi bünyesinde yönetmek yerine outsource ederek monitoring hizmet sağlayıcılarıyla çalışma yöntemine gidiyor. Dijital dünyanın markalara sunduğu bu avantajı marka yönünde somut faydalara çevirmek ise vizyonu geniş yöneticilere kalıyor.
Leave a Comment